24 Mayıs 2010 Pazartesi

Bir maden işçisinin anasına mektubu

Merhaba Validem,
Gerçi sen kızarsın validem deyince, "Aaa neymiş eski köye yeni adet mi geldi oğlum? Öyle valide, peder sevmiyorum bunları. Ana baba evladım, söyletme bin sefer." dersin hep.
Tamam anam diye yazıcam mektubu, aklıma geldi ya güldüm valla anam.
Şimdi deme sakın, "Bu deli oğlan bana niye mektup yazıp mahalledeki küçük Hasan'la yollamış?" diye. "Şunun şurası mesafemiz anca bir ya da bir buçuk saat. Bu oğlan sanki gelmeyecek bu gece eve, sabaha karşı olsa bile..." Haklısın ana bir terslik olmazsa ben zaten mektup daha sana gelmeden vararım eve... Niye yazıyorum şu mektubu, valla ben de bilemedim anam. İçim mi birikti ne... Şu öğle yemeği arasında karanlık madenin dibinden çıkıp güneş gözlerimi bir kamaştırınca, bugün fazladan da mola kapınca... Bizim Dursun'u gördüm. Elinde elma, kurulmuş hazan ağacının altına, kalemi almış yazıyor belli ki nişanlısı Aslı'ya. Komik adam bu... Ana bir sırıtıyordu görmen lazımdı. Aşık işte, aşık...
Ben de dedim kapayım kalemi kağıdı, biraz dökeyim içimi anama. Malum az görebiliyoruz birbirimizi, sen kalkarken ben yatıyorum genellikle. Tamam tamam, sesini duyar gibiyim şimdiden. Eh ben de istemem mi annem, bir yuva kurayım helal süt emmiş genç ve güzel bir hatunla. Kısmet... İnşallah darısı başıma. Ama ne olur peşinen kabul et, mahalledeki Şükran asla olmaz. Ne olur ısrar edip durma... Tamam bir şey dediğim yok, düzgün kız Allah için ama hani yeni moda bir laf var ya, "Elektrik alamadım" diyor herkes. İşte benimki de aynen ondan anam... Haa bak sana ne diyecektim; hazır yazarken sana maden dedikodusu da vereyim. Başımızdaki Ahmet bey biz ona "Meyd in Ahmet" deriz (İngilizce bir sözmüş anam, buraya ait demek gibi); dede oluyormuş, kafasındaki kaskı eline alıp "Lay lay laaay..." diyip dans etti tüm gün koca adam. En komiği de bugün kömürle koluna "C" harfi yapmış. Neymiş, torunun adı Ceyda olacakmış. Benim bildiğim bu yedinci torunu hem de. Ama hala ilk sefer gibi heyecan yapıyor valla.
Haa unutmadan yazayım, dün bizim maden gurubu arkadaşlarla bir karar aldık. Bu sefer "Meyd in Ahmet"e toplanıp altın almayacağız, bir tulum alacağız. Üzerine de torunlarının resimlerini bastıracağız. Öyle baskı yapan bir yer varmış Zonguldak'a bir saat uzaklığında...
Ya bak şimdi önümden bizim Mahmut geçti. Ana bu çocuk toparlanamayacak galiba. Neredeyse bir sene olacak eşi öleli, ama hiç ilerleme kaydedemedi, ruh gibi geliyor gidiyor madene. Bak aklıma ne geldi, bayılırdı senin sarmana. Bu Pazar yapsan da ben de davet etsem bize. Sana hep "Necla Ana" der... Belki iki kelime edersin sen, bakarsın bir faydası olur ana...
Bak sana söylemeyi de unuttum, ah benim aptal kafam. Hüsamettin dayı aradı dün, kendine cep telefonu almış. Valla şaka değil. Yaş 80 ama bizim dayı kendini hala 30 sanıyor. Gözü bile zor görüyor, alem adam. "Eee nasıl becerdin benim numarayı çevirmeyi?" dedim, bir de zılgıt yedim; "Vay deyus, sen adam oldun da beni mi aşağı alıyorsun?" diye.
Ya anam hazır yazmışken şu konuya da gireyim dedim. Bilirim ki benim için dertlenir, "Oğlum maden sakattır" der durursun. Sabahlara dek yolumu beklersin, için hep korkuyla doludur senin. Ama anam şu kömür kokusunu bir kere içine çekince, şakaklarına beyazlar düşmüş, elleri nasır tutmuş kazmacı Ali amcayı bile hala çalışıp çabalarken görünce korku morku kalmıyor bende. Ben mutluyum, sen sakın merak etme. Hem sen demez misin hep "kader" diye. Eee kaderimiz burada ölmekse, yok ki çare... Onun için o suratın hiç ekşimesin artık e mi?
Oooo mola derken kaptırıverdim gitti. Hava da kararmaya başladı bile, iş başına dönme zamanı... Seni seviyorum validem. Yok yok annem der, mektubumu burada sonlandırırım. Sabaha bana sakın bir şey hazırlama, dünden kalan tarhanayı ısıtır içerim ben.
................................................
Bu Hasan'ın anasına yazdığı son mektup oldu. Dursun'un Aslı'sına yazdığı da son mektuptu. Meyd in Ahmet son torununu göremedi. Mahmut belki de biricik karısının yanında şimdi. Kazmacı Ali amca da yok artık. Ve daha niceleri... ŞEHİT DÜŞEN TÜM MADENCİLERİN MEKANI CENNET OLSUN...
Ayşe ARAL - HÜRRİYET GAZETESİ

Hiç yorum yok: