7 Aralık 2010 Salı

Sakın ola gençlere dokunmayın...

Gençlere kıymayacaksınız... Öğrencilere dokunmayacaksınız... Yumurta atmalarına, bağırıp çağırmalarına, polise direnmelerine tahammül göstereceksiniz... Güvenlik güçlerinize bunlarla baş etmeyi öğreteceksiniz...
Gençler keskin olmayı, sert olmayı, eleştirel olmayı, hemen şimdi istemeyi ve radikal biçimde istemeyi temsil ederler...
Bu temsil, toplumdaki diğer temsillerin, sağduyunun, sakin gücün yanında meşru, hatta gerekli bir temsildir. Diğerleriyle bütün oluşturan, "onsuz olmaz" bir temsildir.
Genç, keskin, talepkâr, isyankâr olduğu için gençtir...
Onlar varlıklarıyla yarına işaret etmekle kalmazlar...
Duruşlarıyla bugüne dair haksızlıkları en keskin gören gözlükleri taşırlar...
Onlara bu nedenle sadece tolerans göstermeyecek aynı zamanda kulak vereceksiniz...
Bu kuraldır...
Neyin kuralı?
Demokrasinin kuralı...
Demokrat yönetimin kuralı...
Aksi her durum, gerekçe ne olursa olsun tahammülsüzlüğe, otoriterliğe işaret eder...
Dönüp ülke tarihine, dünya tarihe bakın...
Öğrencilere, gençlere yönelik baskıya, şiddete, zorbalığa hak veren tek bir söz, sayfa, yorum bulamazsınız...
Tarihte gençlerin kitlesel tepkisi sorunların başlangıç noktası değil, tersine kimi sorunların çıplak sonuçlarından olmuştur.
Bilin ki, şiddet, fiziki kuvvet kullanma tekelini elinde bulunduran güvenlik güçlerinin kullanacağı her tür orantısız şiddet kamu vicdanında yaralar açar, belleklerde uzun süre yer tutar.
1 Mayıs 2009 olaylarını, yerlerde sürüklenen, coplanan insanları anımsayın...
Taksim'e kortej sokmama bahasına şahit olduğumuz şiddeti hatırlayın...
Ya da bu şiddetin hem fiili hem sembolik olarak polisi ve siyasi iktidarı nasıl yaraladığını aklınıza getirin...
Cumartesi günü İstanbul tekrar benzer vahim görüntülere sahne oldu...
Başbakan'ın rektörlerle bir araya geldiği Dolmabahçe'ye gitmek isteyen bir grup Beşiktaş ve Kabataş'ta polisin sert müdahalesiyle karşılaştı...
Başbakan Erdoğan'ın demokratik açılım kapsamında devam eden Dolmabahçe buluşmalarında rektörlerle bir araya gelmesini fırsat bilen Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) üyesi gruplar, Başbakan'ı ve YÖK'ü protesto için dün Dolmabahçe'de buluşma kararı almıştı.
Ama öğrenciler Dolmabahçe'ye yaklaşamadan engellendi.
Hem de dayak ve biber gazıyla...
İlk müdahale Eskişehir ve Ankara'dan üç otobüsle arkadaşlarına destek olmak için gelen 150 öğrenciye Çamlıca gişelerinde geldi. İstanbul'a girişlerine izin verilmeyen öğrenciler, orantısız güç uygulanarak geri çevrildi.
Bir benzin istasyonunda mola veren öğrencilere bu kez polis biber gazıyla müdahalede bulununca ortalık karıştı.
Bir genç kız çocuğunu düşürdü...
23 öğrenci gözaltına alındı...
Eğilimleri ne olursa olsun, kim olurlarsa olsun ne fark eder?
Bu nasıl bir iştir?
Biber gazı sıkmak, öğrenci dövmek ne demektir?
İstanbul Emniyet Müdürü Çapkın, "Demokratik haklar kullanılırken yasal sınırlar aşılmaya çalışılırsa o zaman polis zor kullanır" demiş...
Bu tür bildik polis sözlerini, polis açıklamalarını duymak istemiyoruz bu ülkede...
Yasal sınır evet, ama onun kadar önemli olan, asıl önemli olan meşruluk sınırıdır, tahammül sınırıdır...
Demokrasi sadece siyasi alan genişlemesinden ibaret değildir, demokrasi aynı zamanda bu alanda sivil ve barışçıl değerlerin filizlenmesini gerektirir.
Cumartesi günü, bu durumun tersine, "çorak bir siyasi alan"a işaret etti...
Umarız bu son olur...
Her alanda, her koşulda, her şekilde polis hukuk devletinin polisi, siyasi iktidar demokratik düzenin iktidarı olmayı bilir...
Ali BAYRAMOĞLU - YENİ ŞAFAK

Hiç yorum yok: