Ünlü Çinli düşünür Tao “Tanrı taşta uyur, çiçeklerde rüya görür, hayvanlarda uyanır. İnsanlarda ise uyandığının bilincine varır” demiş. İnsan önce doğayı tanımalı, öğrenmeli, sevmeli, saymalı ve ancak ondan sonra onu koruyabilir. Ekoloji’de bir denge vardır. Daha doğrusu vardı ama insan müdahalesi ile bu denge maalesef bozuldu. Bir filozof yıllar öncesinden çok doğru sözlerle bize sesleniyor: “Doğanın en büyük hatası insandır.” “Akıl” ve “doğa” ikisi de ayrı ayrı bağımsız bir çizgiye sahip. “Hep ben” diyen bencil yaklaşım sayesinde “oy potansiyeli” veya “sendikası” olmayan hayvan ve bitki dünyasının milyonlarca elemanın yaşam alanı biz insanlar tarafından yok edildi.
SORUMLU KİM?
Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Chris Thomas, “Bugüne kadar biliminsanları iklim değişikliklerinin getireceği tehlikelerden söz ediyorlardı, ancak hiç kimse bu kadar ciddi rakamları telaffuz etmiyordu. Yüzyıl içinde denizlerin bir metre yükselmesi bekleniyor. Bir milyondan fazla bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya” şeklinde açıklama yapıldı. Yine ABD eski Başkanı George W. Bush’a verilmek üzere hazırlanan sözü geçen raporda “bundan sonraki savaşlar ne din ne de milli hisler nedeniyle çıkacak. Artık ülkeler hayatta kalmak üzere birbirleri ile savaşacak” denilmektedir. Dünya genelinde sera gazlarının artışından yüzde 65 oranında enerji sektörü, yüzde 17 ormansızlaşma, yüzde 14 tarım, yüzde 1 endüstriyel flor gazlar, yüzde 3 ise atıkların sorumlu olduğu açıklandı..
Bir dönemde konferanslar vermek üzere Samsun’a gitmiştim. Yanlış tarım ilaçları nedeniyle yılanların öldürülmesi yüzünden bu ilde fare sayısı hızla artmıştı. Yozgat’ta ise gene “yeşil dolar” kazanma uğruna kurbağalar bacakları için Fransa’ya ihraç edilince bu kenti sivrisinek ve kara sinekler kaplamıştı. Paris’te ise lağım fareleri öldürülünce Fransa’nın başkentini lağım suları bastı. İstanbul Sedef Adası’nda sosyetik kadınlar sabah epilasyon ve berber saatlerine kadar rahatça uyusunlar diye iki tilki getirildi. Evet martılar gerçekten korkup gitmişti ama birkaç ay sonra adayı bu kez akrepler sardı. Artvin’de Almanlar serum yapmak için iyi bir ücretle yılanları toplattı. Birkaç ay sonra artık düşmanı kalmayan farelerle başa çıkmak için Artvinliler Almanlardan aldıkları avroların üç katını harcadılar. Madagaskar’ın kuzeyindeki Komor takım Adalarına dahil bir adacık tarımla geçinirdi. Meyveleri yiyen korku filmlerinin malzemesi yarasaları “yok etme” kararı alındı. O sene tarlalardan hiçbir ürün alamadılar. İnceleme yapan Birleşmiş Milletler tarım uzmanları da yararlı olamadı. Çünkü, yarasaların beslendiği solucanlar, çekirgeler ve böcekler tarım ürünlerini bitirdi. Artık bu adada yaşam yok. Sadece “İbret Adası” olarak turistlere gösteriliyor.
DOĞANIN İNTİKAM ALMA HAKKI
Madagaskar ekolojik çeşitliliğin en fazla olduğu adadır. Baobab ağaçlarının ve lemurların anavatanı olan bu adada bir yetişkin kadın başına 6,5 çocuk düşmektedir. Her saniye bu çocuklara tarla açmak üzere bir ağaç kesilmektedir. Günlük yaşantımızın vazgeçilmez parçası olan ilaçların hammaddesi bildiğiniz üzere bitkilerdir. Her yaşadığımız gün dört bitki türü bir daha geri dönüşü olmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Böylece belki de AIDS ve kanser türlerinin tek tedavi çaresi olan bir bitki türü ortadan bir daha gelmemek üzere kalkmaktadır. Unutmayalım ki, doğanın da insanlardan intikam almaya hakkı vardır.
İnsan nüfusunun hızlı artışı çevre sorunları ile yakından ilişkilidir. Çin’in sera gazı salınımı 15 yılda yüzde 137 artmıştır. Ekolojik toplumların nüfusu rekabet, avlanma, parazitlik ve salgın hastalıklar gibi faktörlerle kontrol altında tutulmakta, böylece bir türün aşırı nüfus artışları engellenmektedir. Bence sigaranın ve cep telefonunun insan nüfusunu kontrol etmede yararlı bir işlevi olduğu da gerçektir. Ancak zekâsı nedeniyle insan, bu doğal nüfus kontrol mekanizmalarıyla baş etmenin yollarını bulmuş, sonuçta da diğer toplulukların aleyhine olmak üzere kendi nüfusunu aşırı oranda artırmıştır. Tıbbın hızla gelişmesi ile “yaşam süresi” uzamış böylece insan sayısının artması ile adım adım kendi yaşadığımız dünyayı yok etmeye başladık. Yüz üçü Nobel Ödülü almış olan 250 biliminsanı, 2040 yılına kadar artık kendimize yeni bir gezegen aramamız gerektiğini açıkladı. Unutmayalım, bazı felaketler tahminimizden çok daha kısa zamanda oluverir. Doğa da böylece insanlardan intikamını alabilir. Ve bu intikam, “Yarından Sonra” adlı filmde anlatıldığı gibi, inanın bir uçağın düşmesi gibi ani olacaktır.
Prof. Dr. Orhan KURAL - http://www.birgun.net/earth_index.php?news_code=1271458450&year=2010&month=04&day=17
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder